İsmailağa Camii’nin sembol şahsiyetlerinden olan merhûm Hasbi Abdülkerim hocamız hâlâ unutulmadı. Câmiamıza mensup olanlar ve hocamızın görev yaptığı yıllarda İsmailağa Camii’ne gelmiş kimseler hocamızdan çeşitli vesilelerle bahsetmekteler. Biz de kendisini özellikle vefâtının sene-i devriyesinde, hizmetleri ve hassasiyetleriyle hatırlıyor; hayır, minnet ve şükrân duygularıyla yâd ediyoruz…
1938 yılında Trabzon, Of’a bağlı Maki (günümüzde Hayrat’a bağlı Pınarca) köyünde Ahmed Efendi ile Fatıma Hanımdan dünyaya gelmiştir. Altı kardeş olup, üçü kız (Hatice, Havva, Hanife) üçü erkektir. (Ali, Hasbi, Hüseyin) Babası Ahmed Efendi: “Benim on çocuğum oldu. (vefât edenlerle beraber) Bunlardan birini Allah yolunda yetiştirip âlim edemez isem Allah bana sorar” diyerek küçük Hasbi’yi ilme adar ve onu Mahmut Efendi (Kuddise Sirruhû) Hazretlerinin eniştesi ve aynı zamanda hocası olan, Sahn-ı Semân medreselerinden mezun Hacı Dursun Efendi (Rahmetullâhi Aleyh)e teslim eder. Böylece dokuz yaşında başlayan medrese hayatı, on üç yaşına geldiğinde Hocası Dursun Efendi (Rahmetullâhi Aleyh)in; “Senin benden istifaden tamam oldu. İstanbul’a git ve oradaki âlimlerden istifade et” sözüyle yeni bir döneme başlar.
İstanbul’da bulunan ağabeyi, onu Mahmut Efendi (Kuddise Sirruhû) Hazretleri’ne teslim eder. O dönem Mahmut Efendi (Kuddise Sırruhû) Hazretleri’nin askerden yeni geldiği ve Ali Haydar Efendi (Kuddise Sırruhû) ile sık görüştüğü dönemdir.
Bir gün Hasbi Hoca, Mahmut Efendi (Kuddise Sırruhû) Hazretleri ile birlikte Ali Haydar Efendi (Kuddise Sırruhû)nu ziyaret ederler. Şeyh Efendi (Kuddise Sırruhû) sağ kolunun altına Mahmud Efendi (Kuddise Sırruhû) Hazretleri’nin başını, sol kolunun altına Hasbi Hocanın başını alarak birbirlerine iki parmak kadar yaklaştırarak: “Mahmud’um evladım, mis kokulum, dost bahşişim, Yûsuf’um. Bu turfandayı[1] sana teslim ettim.” buyurur.
Bu söze binaen Mahmut Efendi (Kuddise Sırruhû) Hazretleri kırk yıl boyunca Hasbi Hocayı yanından ayırmamış, her zaman onu kayırmış, onu üzmeye yeltenenlere: “Hasbi’ye ilişmeyin. Ona bir şey demeyin. Onu bana emanet eden Efendi Babamdır” buyurmuştur.
İsmailağa Camii’ne Hizmetleri
Merhûm Hasbi Hoca Efendi, İsmailağa Camii’nin harabe olduğu dönemlerde inşaatında bil-fiil çalışmıştır. Ali Haydar Efendi (Kuddise Sırruhû) vefât ettiğinde henüz 18 yaşında olan Hoca Efendi, önce Zeyrek Camii’nde 6 – 7 ay görev yaptı. Daha sonra İsmailağa Camii Şerîfinde 40 yıl müezzinlik yaparak vefatından yaklaşık 6 ay önce emekli oldu.
40 yıllık görevi esnasında cemaate sürekli vaaz ve dersler vererek her seviyedeki insana Allah ve Peygamber sevgisini aşılamaya çalışan Hasbi Hoca Efendi, İslâm’ı anlatırken günlük hâdiselere uyarlamada ve meseleleri her seviyeden insanın anlayabileceği şekilde anlatma konusunda çok başarılıydı. Sünnete ittiba konusunda son derece hassas ve müşvîk idi.
Hoca Efendi, 20 yıl boyunca İsmailağa Büyük Kur’an Kursunda ücretsiz talebe okutmuş ve ders için kendine müracaat edenleri asla geri çevirmemiştir. Hadis ve Usûl-ü Hadîs ilmine daha fazla meraklı olan Hoca Efendiye, niçin hadis ilmini tercih ettiği sorulunca: “Herkes Tefsir, Akaid, Fıkıh veya diğer ilimlerle uğraşıyor. Resulullâh (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)in sünneti ise çok garip ve sahipsiz kaldı. Bende ona sahip olayım istedim” buyurmuştur.
Heybetli, vakûr ve mert olup her konuda hakkı söylemeye özen gösterirdi. İlme ve ulemâya aşırı sevgi ve hürmet gösterir, ameli ne olursa olsun Ehl-i Kur’an’a tazim ederdi. Velev ki kendinden yaşça küçük olsun el öpmeye ve öptürmeye şiddetle karşı çıkmasına rağmen Seyyid Muhammed Alevî el-Mâlikî (Kuddise Sirruhû) Hazretleri’ne hürmeten, elini öpmekten kendini alamamıştır.
Hasbi Hoca, talebeleri de çok sever, onlara değer verip yardımlarda bulunurdu. İlmî hizmetleri gönüllülük esasıyla yerine getirir, ücret almadığı gibi bu alanda ücret talep edilmesinden de hoşlanmazdı. Siyasî meseleleri ayrıştırıcı bulduğu için bunlara girmekten de titizlikle sakınırdı.
Mahmud Efendi (Kuddise Sirruhû) Hazretleri’nin isteğiyle, baldızıyla izdivaç ederek bacanağı olan Hasbi Hoca Efendi, çok ince ve duygusal bir yapıya sahipti. Hanımı hasta olunca sabah kahvaltısını evinin altındaki lokantada yaptığı görülen Hoca Efendi’ye sebebi sorulunca: “Kızlarım hanımıma hizmet ediyorlar. Bende onlara yük olmak istemiyorum” demiştir.
“İstanbul’da köşküm olacağına Resulullâh (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)in yanında kulübem olsun” diyecek kadar Peygamber aşığı olan ve yanında Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)den bahsedildiğinde gözyaşlarını tutamayan ve 25 kez Hacc’a gitmiş olan Hoca Efendi, hayatının son senesinde Mekke-i Mükerreme’de oturum hakkını almış ve buna çok sevinmişti. Hacda iken Kâbe’deki sütunlara yaslanıp kendinden geçtiği bir esnada rüyasında bir köşk görür. Etrafındaki bekçilere köşkün sahibini sorar: “Muhammed Mustafa (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)indir” bunun üzerine Merhûm Hasbi Hocamız beni köpek olarak bu köşke kabul eder misiniz? Diye sorunca: “İçeriye soralım.” Cevap olarak: “Hasbi kabul edildi. Ama bir müddet sonra içeriye alınacak.”
Hasbi Hoca Efendi, Hac dönüşü göbek fıtığı ameliyatında aldığı narkozun etkisi ile 17 Nisan 2001 tarihinde, ardında 3 kız çocuğu bırakıp dâr-i bekaya irtihal ederek kendini bekleyen köşkün sakinleri arasına iltihâk etmiştir. Vefâtından sonra Şeyhi ve bacanağı Mahmud Efendi (Kuddise Sirruhû) Hazretleri, mana âleminde Ali Haydar Efendi (Kuddise Sirruhû)nun: “Ben emaneti aldım” buyurduğunu, nakletmiştir. Yine Efendi Hazretlerimiz (Kuddise Sırruhû): “Bugün Hasbi kardeşimizin kabrini ziyaret ettik. Zuhûr ettiler ve ‘Senin adamın olduğum için beni kabul ettiler‘” dediğini söylemiştir.
İsmi; “Yeri Doldurulamayanlar” listesinde kıyamete kadar kalacak olan Muhterem Hasbi Hocamızı hayır ile yâd eder, bulunduğu âlemin bütün güzelliklerini kendisi için Cenâb-ı Hak’tan niyaz ederiz. (Rahmetullâhi Aleyh)
Dipnotlar [1] Körpe, taze, yeni çıkmış. (Bkz. Mehmet Doğan, Büyük Türkçe Sözlük, s:1301).:
Alıntı :
ismailaga.org.tr