Mi‘râc Gecesi ve Gününün Fazîletli Amelleri

Mi‘râc Gecesi; Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e, hiçbir peygambere nasip olmayan mi‘râc gibi büyük bir şerefin ihsân edildiği mukaddes bir gecedir.

Ekseri ulemâya göre; o gece, hiçbir rasûle lütfedilmeyen vasl-ı uryân (apaçık görüşme) ve yüce Mevlâ’yı ziyaretin, Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) cihetinden mahalli olmuştur. Çünkü Allâh-u Te‛âlâ zamandan ve mekândan münezzehtir.

İmâm-ı Nevevî (Rahimehullâh)ın, “er-Ravza” isimli eserindeki beyanına göre; mi‘râc mûcizesi nübüvvetten on sene üç ay sonra Mekke’de recebin yirmi yedinci gecesinde vuku bulmuştur.

Bu gece de, ihyâsı müstehab olan gecelerdendir. Namazın farz olması gibi, ümmeti alâkadar eden birçok önemli hükmün teşrî‛ edildiği ve amcasıyla, eşini peş peşe kaybetmesi sonucu, müşriklerin eziyetlerinin artması nedeniyle hüzne boğulan Rasûlüllah(Sallallahu Aleyhi ve Sellem)in, en büyük teselliye mazhar kılındığı bir gece, elbette en üst düzeyde kutlanmayı ve ihyâyı hak etmiştir.

Bu geceyi ibadetle geçirmenin fazîleti hakkında birçok hadîs-i şerîf ve rivayetler mevcuttur.

Nitekim Selmân-ı Fârisî (Radıyallâhu Anh)ın rivayet ettiği bir hadîs-i şerîfte Rasûlüllâh(Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:

“Recebde bir gün ve bir gece vardır ki, o günü oruçlu geçirip, gecesini ibadette kâim olan kişi, zaman olarak yüz seneyi oruç, yüz seneyi de (gece ibadetinde) kıyamla geçirmiş gibi olur. O gün, recebin bitmesine üç (gün ve gece) kaladır. Muhammed (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) de o gün (peygamber olarak) gönderilmiştir.”[1]

Enes (Radıyallâhu Anh)ın rivayet ettiği bir hadîs-i şerîfte de Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:

“Recebde bir gece vardır ki onda amel edene, yüz senelik haseneler yazılır. O, recebin bitmesine üç (gece) kaladır.”[2]

Birçok sahâbîyi görmüş, onlardan nakiller yapmış ve tüm hadis hafızları tarafından güvenilir kabul edilip rivayetleri alınmış olan tâbi‘în tabakasının uluları ve Şam ehlinin gözde fukahası konumundaki zatlar, bu gecelerin mescitlerde cemaatle, sohbetler, namazlar ve dualarla ihyasını müstehab kabul etmişlerdir.

Onlar bu gecelere son derece değer vermiş ve bu gecelerde ibadete çok gayret göstermiş ve diğer insanlar da bu gecelerin fazîlet ve ta‘zîmini onlardan öğrenmişlerdir.

Bu zatların o gecelerde en güzel elbiselerini giydikleri, gözlerine sürme sürdükleri, buhurlar yaktıkları ve gece boyu camide kıyamda bulundukları nakledilmiştir.

Mi‘râc Gecesi Namazı

Receb ayının yirmi yedinci gecesine rastlayan mübarek Mi‘râc Gecesinde on iki rekât nafile namaz kılınması iyi görülmüştür. Her rekâtında Fatiha ile başka bir sûre okuyarak iki rekâtta bir selâm vermeli, sonra yüz defa:

«سُبْحَانَ اللّٰهِ وَالْحَمْدُ لِلّٰهِ وَلٰا إِلٰهَ إِلَّا اللّٰهُ وَاللّٰهُ أَكْبَرُ»

demeli. Bundan sonra, yüz defa istiğfar ederek yüz defa da Salât ve Selâm okumalıdır.

Nitekim bu hususta Enes (Radıyallâhu Anh)ın rivayet ettiği bir hadîs-i şerîfte Rasûlüllâh(Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:

“Recebde bir gece vardır ki onda amel edene, yüz senelik haseneler yazılır. O, recebin bitmesine üç (gece) kaladır.  Her kim o gecede on iki rekât kılar, her rekâtta bir Fâtiha ve Kur’ân’dan bir sûre okur, her iki rekâtta (oturup) teşehhüt okur ve sonlarında selam verirse, sonra yüz kere:

«سُبْحَانَ اللّٰهِ وَالْحَمْدُ لِلّٰهِ وَلٰا إِلٰهَ إِلَّا اللّٰهُ وَاللّٰهُ أَكْبَرُ»

deyip, yüzkere de istiğfarda bulunur, sonra da Nebî (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e yüz defa salât okursa; bu kişi dünyadan yâhut âhiretten dilediği herhangi bir hususta kendisi hakkında duâda bulunursa, bir de sabah oruca niyet ederse, bir mâsiyet (günah) ile alâkalı dua yapmış olmadıkça, gerçekten Allâh-u Te‛âlâ onun bütün dualarını kabul eder.”

Merfû‛ bir haberde şöyle gelmiştir:

“Her kim, recebin yirmi yedinci gecesi iki rekât kılıp her bir rekâtta bir Fâtiha ve yirmi kere İhlâs sûrelerini okur, namazı bitirince, Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e on kere salâvat getirdikten sonra:

«!اَللّٰهُمَّ إِنِّي أَسْأَلُكَ بِمُشَاهَدَةِ أَسْرَارِ الْمُحِبِّينَ وَبِالْخَلْوَةِ الَّتِي خَصَّصْتَ بِهَا سَيِّدَ الْمُرْسَلِينَ حِينَ أَسْرَيتَ بِهِ لَيْلَةَ السَّابِعِ وَالْعِشْرِينَ أَنْ تَرْحَمَ قَلْبِيَ الْحَزِينَ وَتُجِيبَ دَعْوَتِي يَا أَكْرَمَ الْأَكْرَمِينَ»

‘Ey Allâh! Ey keremlilerin en keremlisi olan Allâh! Şüphesiz ben Senden, âşıkların sırlarının müşâhedesi bereketine ve yirmi yedinci gece kendisini mîrâca çıkardığında, gönderilenlerin Efendisi’ne tahsis ettiğin halvet (teke tek beraberlik) hürmetine, benim kederli kalbime acımanı ve duama icâbet etmeni isterim’ derse, muhakkak Allâh-u Te‛âlâ onun duasını kabul eder, şânını yüceltir, yalvarışına acır ve kalplerin öldüğü günde onun kalbini diri tutar (rûhunu öldürmez, îmân nûrunu söndürmez).

Muhammed ibnü Hatîriddîn Hazretleri’nin nakline göre ise; Receb-i Şerîf’in yirmi yedinci gecesi yatsıdan sonra üç selâmla on iki rekât kılınır. Yâni dört rekâtta bir selâm verilir, kırâat olarak Kur’ân-ı Kerîm’den kolaya gelen okunabilir. Namaz bitiminde yüz kere:

«سُبْحَانَ اللّٰهِ وَالْحَمْدُ لِلّٰهِ وَلٰا إِلٰهَ إِلَّا اللّٰهُ وَاللّٰهُ أَكْبَرُ، وَلاَ حَوْلَ وَلاَ قُوَّةَ إِلاَّ بِاللَّهِ الْعَلِيِّ الْعَظِيمِ»

“Allâh-u Te‘âlâ noksan sıfatlardan münezzehtir, bütün hamdler Allâh-u Te‘âlâ’ya mahsustur. Allâh-u Te‘âlâ’dan başka hiçbir ilâh yoktur ve Allâh-u Te‘âlâ en büyüktür. O yüce ve büyük olan Allâh-u Te‘âlâ’nın yardımı olmadan hiçbir günahtan dönüş, hiçbir ibâdete de kuvvet yoktur.” zikri okunur.

100 kere de: «أَسْتَغْفِرُ اللّٰهَ» “Allâh-u Te‘âlâ’dan mağfiret talep ediyorum.” diye istiğfar edilir. 100 kere de salevât-ı şerîfe siğalarından herhangi biri okunur.

Her kim bunu yapar da ardından secdeye kapanarak Allâh-u Te‘âlâ’dan bir hâcetini isterse Allâh-u Te‘âlâ onun hâcetini görür.[3]

Receb-i Şerîf’in Yirmi Yedinci (Mi‘râc) Gününün Namazı

Tâbi‘înin ulularından Hasen el-Basrî (Radıyallâhu Anh) şöyle anlatmıştır:

“Recebin yirmi yedinci günü olunca, Abdullâh ibnü Abbâs (Radıyallâhu Anhümâ) sabahleyin itikâfa girip öğlen vakti(nden önceki kerâhat saati)ne kadar namaza devam ederdi. Öğleni kılınca kısa bir nâfile (öğlenin son sünnetini) kıldıktan sonra dört rekât kılar ve her rekâtta bir Fâtiha, birer tane Mu‘avvizeteyn (Felâk ve Nâs Sûreleri), üç Kadir Sûresi ve elli İhlâs Sûresi okurdu. Daha sonra ikindi vaktine kadar da duâya devam eder ve: ‘Bugün Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) böyle yapardı’ derdi.”[4]

Receb-i Şerîf’in Yirmi Yedinci (Mi‘râc) Gününün Orucu

Mi‘râc gecesinin gündüzünde oruçlu bulunulmalıdır. Bu durumda günahla ilgili olmaksızın yapılacak her duanın kabûlü Allah’dan umulur.

Selmân-ı Fârisî (Radıyallâhu Anh)dan rivayet edilen bir hadîs-i şerîfte Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:

“Recebde bir gün ve bir gece vardır ki, o günü oruçlu geçirip, gecesini ibadette kâim olan kişi, zaman olarak yüz seneyi oruç, yüz seneyi de (gece ibadeti ve) kıyamla geçirmiş gibi olur. O gün, recebin bitmesine üç gün kaladır. Muhammed (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) de o gün(peygamber olarak) gönderilmiştir.”[5]

Ebû Hureyre (Radıyallâhu Anh)ın rivayet ettiği bir hadîs-i şerîfte Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:

“Recebin yirmi yedinci günü oruç tutana, altmış ay orucu(nun sevabı) yazılır. O gün, Nebî(Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e, Cibrîl’in risâleti ilk getirdiği gündür.”[6]

Receb-i Şerîf’in Yirmi Yedinci Gününün Sadakası

Rivâyet olunduğuna göre: “Her kim Receb’in yirmi yedinci günü oruç tutup, o gün sadaka verirse, Allâh-u Teâlâ orucuna karşılık o kişiye, bin hasene ve iki bin köle âzâdı (sevabı)yazar.”[7]

Dipnotlar


[1] Beyhakî, Fedâilü’l-Evkât, No:11, sh:95-96; Şu‛abu’l-Îmân, No:3530, 5/345; İbnü Asâkir, el-Emâlî, Fadl-u Receb, sh:6; Geylânî, el-Ğunye, 1/332; İbnü Hacer, Tebyînü’l-Aceb, sh:58; Deylemî, Müsnedü’l-Firdevs, No:4381, 3/142; Süyûtî, Cem‛u’l-Cevâmi‛, 1/591; ed-Dürrü’l-Mensûr, 4-186; Ali el-Müttakî, Kenzü’l-Ummâl, No:35269, 12/312
[2] Beyhakî, Fedâilü’l-Evkât, No:12, sh:97; Şu‛abu’l-Îmân, No:3531, 5/346; Ebu’l-Kâsım İbni Asâkir, el-Emâlî, Fadl-u Receb, sh:6; İbnü Hacer, Tebyînü’l-Aceb, sh:59; Süyûtî, Cem‛u’l-Cevâmi‛, ed-
Dürrü’l-Mensûr, 4/186, 1/591; Ali el-Müttakî, Kenzü’l-Ummâl, No:35170, 12/312-313
[3] Muhammed ibnü Hatîriddîn, el-Cevâhiru’l-Hams, sh:57
[4] Abdülkadir el-Geylânî, el-Ğunye, 1/332
[5] Beyhakî, Fedâilü’l-Evkât, no:11, sh:95-96; Şu‛abu’l-Îmân, No:3530, 5/345; İbnü Asâkir, el-Emâlî, Fadl-u Receb, sh:6; Geylânî, el-Ğunye, 1/332; İbnü Hacer, Tebyînü’l-Aceb, sh:58; Deylemî, Müsnedü’l-Firdevs, No:4381, 3/142; Süyûtî, Cem‛u’l-Cevâmi‛, 1/591; ed-Dürrü’l-Mensûr, 4-186; Ali el-Müttakî, Kenzü’l-Ummâl, No:35269, 12/312
[6] Abdülkadir el-Geylânî, el-Ğunye, 1/332
[7] el-Câmi‘u’ş-Şâfî fî’l-Va‘zı’l-Kâfî

Bir yanıt yazın